azar Can Dündar kitabını “Bir devletin ve bir adamın iktidarsızlaşma serüveni” olarak tanımlıyor. Bence aslında çok büyük bir aşk hikayesinin izdüşümünde bir çağ değişmesinin ve bir adamın hayatı.
1912 de Brüksel’de Os ...
azar Can Dündar kitabını “Bir devletin ve bir adamın iktidarsızlaşma serüveni” olarak tanımlıyor. Bence aslında çok büyük bir aşk hikayesinin izdüşümünde bir çağ değişmesinin ve bir adamın hayatı.
1912 de Brüksel’de Osmanlı sefiri Abdülhak Hamit 18 yaşındaki Maria Lucienne Sacre ile tanıştırılıyor. Ve bu tanışma 60 yaşındaki Şair-i Azam ile 18 yaşındaki bu Belçikalı genç kızın bir döneme tanıklık edecek beraberliklerinin başlangıcı oluyor. Aralarında aşağıda geçen diyalog bu yazamaz hale gelip tükenmiş adamın neden tekrar yazmaya başlayabildiğinin ve en önemli eserlerini verdiğinin en belirgin sebebi.
- Uzun yıllar var ki bir şey yazmıyorum.
- Neden?
- Söyleyecek bir şeyim kalmadı da ondan…
Oysa söylenecek şey her daim vardı. Zor olan, söylenecek kişiyi bulmaktı. 6 mayıs 1912 de Londra’ da evlenen çift günlerini kendi çağlarını ve zevklerini birbirlerine tanıtarak geçirmeye başladı. Herkesin saygı gösterdiği bu adamdan saygı görmek nasıl genç Lüsyen’i büyülüyorsa; bu taze bedende aradığı ihtiras ve kültürü bulmak da Hamid’i büyülüyordu. Genç ilham perisi senelerdir yayınlanmayı bekleyen eserleri bir bir raflarından indirtiyordu. Dönemsel kargaşa sebebiyle ve şairin imparatorluğa gösterdiği bazı ufak tefek tepkiler sebebiyle içine düştükleri zenginlik çerçevesinde yaşanan yoksulluktan kurtulmalarını bir nebze sağlıyordu yayınlanan eserler. Hamid’ in hayatı boyu yaşayacağı bir yoksulluktu bu.
We are using technologies like Cookies and process personal data like the IP-address or browser information in order to personalize the content that you see. This helps us to show you more relevant products and improves your experience. we are herewith asking for your permission to use this technologies.